Hazır mısınız?

 Tokyo Green Space

Doğaya dönüş yapıp, kendine yeterli bir yaşam kurma ve vites küçültme hareketine katılanları tarif etmek için İngilizce’de yeni bir anlam yüklenen “homesteaders” sözcüğü kullanılıyor. Biz bu sözcüğü yeni anlamıyla dilimize “gönüllü çiftçiler” olarak tercüme ediyoruz. Evet, artık azımsanmayacak sayıda ve her geçen gün nüfusu artan, kırda ya da kentte yaşayan gönüllü çiftçiler var ülkemizde. Bu kafileye katılmanın hayaliyle yaşayanlar da cabası. 

Galiba gönüllü çiftçi olmanın ya da bunu istemenin altında doğa, toprak sevgisi ve özleminin dışında biraz da artık ruhumuza ağır gelen, hepimizi içten içe isyana sürükleyen, kontrol edemediğimiz pek çok dış etkenden kurtulma, gerçek anlamda bağımsızlaşma arzusu da var. Bahçemizi kurmadan ruhumuzu sağaltamıyor, ruhumuzu sağaltmadan da doğanın dilini öğrenemiyoruz. Doğayı işitmeyi öğrenmek için ise önce gözlemeyi, dinlemeyi öğrenmek gerektiğini söylüyor Ekin Sapı Devrimcisi Fukuoka.

   Kış günü Tokyo’da bir balkonda yetişmiş bezelyeler

Gönüllü çiftçilerin büyük bir bölümünün çiftçilik deneyimi ya çok az, ya da hiç yok. Bir çoğumuz doğma büyüme şehirli, eli kürek ya da bele değil de kalem, kağıt, kitap, klavyeye alışmış insanlarız. Geçiş döneminde bir ayağımız tarlada, bir ayağımız şehirde, hatta internet sayesinde dünyanın dört bir yanında yaşıyoruz. Fiziksel bakımdan da, doğuştan çiftçi olanlar gibi tüm gün ve tüm yıl toprağı kazıp savuracak kadar güçlü değiliz. Hal böyle olunca varolan avantajlarımızı kullanarak işlerin üstesinden gelmekten başka seçeneğimiz yok. Bir yandan deneyip yanılarak öğrenmeye çalışırken, değerli deneyimlerden, bilgilerden, kitaplardan yararlanmayı ve duyduklarımızı akıl süzgecimizden geçirip en makul ve faydalı bulduklarımızı kazanımlarımıza katmaya çalışıyoruz. Lakin kazıp savurmada değilse de, işte bu konuda biz gönüllü çiftçiler gerçekten iyiyiz.

Kenti terkedip, yerleştiğimiz ortamlarda çoğunlukla geleneksel yöntemlerle, daha doğrusu Yeşil Devrimden sonra gelenekselleşmiş yöntemlerle karşılaşıyoruz. Oysa uygulamalarımızı zirai zehirlerin, yapay gübrelerin, sanayileşmenin ve bunların ağır bedellerinin sarmalında kaybolmuş yetiştiricilerin deneyimlerine değil, hem daha eski hem de en yeni temelleri atılıp yaygınlaşan sürdürülebilir tarım yöntemlerine dayandırmak istiyoruz. Bunun için de, doğayı gözlemeye, anlamaya, öğrenmeye çalışmanın ve bitmek tükenmez denemelerin yanı sıra yavaş yavaş hem sanal hem de gerçek bir gönüllü çiftçi kitaplığı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu işi yaparken asıl ilgimizi çeken yazarlar, yalnızca bir laboratuvar ortamında sıkışıp kalmamış, bu işin bizzat içinde olup, doğanın dilini konuşabilenler oluyor.


İstanbul, Beyoğlu’nda bir dam bostanı

Bugünlerde, elimizde yine böyle bir kitap var. Mükemmel bir Türkçe ile, işlerini çok beğendiğimiz Sinek Sekiz’in genç ekibi tarafından özenle hazırlanıp, dilimize kazandırılan Bill Mollison’un Permakültüre Giriş kitabını okurken yazarın önsözdeki bir paragrafı neden çiftçiliğe gönüllü olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor. Kendi kendine yeten bir köyde doğup büyüdüğünü anlatan Mollison “28 yaşına kadar bir rüyada yaşadım. Vaktimin çoğunluğu ormanda ya da denizde geçti. Geçimim için balık tuttum, avlandım. 1950’lere kadar içinde yaşadığım sistemin büyük bölümünün kaybolmakta olduğunu fark etmemiştim. Ama balık sürüleri kaybolmaya başladı. Sahil şeridindeki deniz yosunları seyreldi. Geniş orman alanları ölmeye başladı. O zamana kadar bunlara olan düşkünlüğümü ve ülkeme ne kadar aşık olduğumu bilmiyordum” diyor. Doğanın, toprağın, bitkilerin hatta denizin dilini bilen ve bizim için adeta tercüme eden Fukuoka ve Mollison gibi yazarlardan biz gönüllü çiftçiler ne çok şey öğrendik, öğreniyoruz.


Sinek Sekiz Yayınevi Permakültüre Giriş kitabının illüstrasyonu

Permakültüre Giriş, gönüllü çiftçi kütüphanesinin olduğu kadar, henüz çiftçi olmamış ama olmaya gönüllülerin de olmazsa olmazlarından biri. Bu kitap arazi seçiminden başlayıp en kullanışlı ev ve bahçe tasarımı, doğal kaynakların en az masrafla en verimli biçimde kullanılması, geridönüşüm sağlama yöntemleri, farklı amaçlarla kullanılabilecek bitki listeleri, sebze meyve bahçeleri ve hayvan sistemlerini de kapsayan, anlaşılabilirliği ve okumayı kolaylaştıran çizimleriyle pratik ve güncel bilgilerle dolu.

Bir kitap, eğer okuyucunun ruhu ve zihni henüz hazır değilse, ne kadar iyi olursa olsun, ilham veremez. Oysa bazen, tek bir cümle insanın önünde yepyeni ufuklar açabilir. Kimbilir, belki de gönüllü çiftçiler kervanına katılmak için daha fazla beklemeye gerek yoktur; hatta belki her şey bir kitapla, bir apartmanın bahçesinde, terasında, balkonunda veya cam önündeki bir saksıda başlayabilir. Asıl mesele sizin bu soruya vereceğiniz yanıtta: “Hazır mısınız?”

8 Comments

  1. merhaba,
    yazılarınızı okuyarak ben de bahçeme birşeyler ekiyorum. Dün birkaç çeşit kabak ekimi yapmıştım ama bugün çapraz döllenme diye birşeyler okudum ve çok üzüldüm. daha çok yeniyim ve tecrübesizim bu işlerde.
    acaba kabaklar arasında da çapraz döllenme oluyor mu? oluyorsa ne kadar mesafe bırakmalı ? teşekkürler

  2. Kabaklar kolaylıkla çapraz döllenen bitkilerden, ama eğer tohum almayacaksanız endişe edilecek bir şey yok.
    Yok eğer tohum alacaksanız o zaman sağlıklı ve iri bir dişi (female) çiçeği (dibinde meyve olanlar dişi) seçin ve çiçeği açmadan paketleyin, Dişi çiçeği(dibinde meyvesi olmayan, sadece sap ile uzayan) bir erkek (male) çiçekle tozlamanız gerekir. Tozladıktan sonra dişi çiçeğe hemen, tercihan tülbent gibi bir malzemeden, bir torba geçirilir. 2-3 gün torbalı kalması yeterli. Tohumluk kabağın sapına bir ip bağlayarak işaretleyin ve iyice büyüyüp olgunlaşana kadar kopartmayın.
    Fotoğraflar için bkz:
    http://subsistencepatternfoodgarden.blogspot.com/2009/07/hand-pollination-of-zucchini.html
    http://tracingterroir.wordpress.com/2010/06/30/60-is-the-new-40/

  3. Turkiye yolculugum sevdigim ktaplari alacak olmam nedeniylede beni heyecanlandiriyor, bu kitapta onlardan biri:) Imza gonullu ciftci

  4. harika yazıyorsunuz bence yazılarınızdan sadece interneti olanlar değil herkes faydalanmalı kitap yazmayı düşünmüyormusunuz? ben çalışan bir kadınım ve yazılarınız beni derinden etkiliyor ve toz pembe hayallere sürüklüyor bazen eşim bazen ben yazıyorum diye yazmışsınız açıkçası ben bayan meyveli tepeyi eşimde bay meyveli tepeyi takip ediyor sizden çok feyiz aldık allah razı olsun.bütünyazılarınızı okuyamıyorum ben ama boş vakit kıstırdığım anda sizinleyim herşey gönlünüzce olsun

  5. Siz ne harika insanlarsınız! Fotoğraflarınızdan dünyaya sizlerin gözünden bakmak, hayal kurmak bile öyle güzel ki! Facebook sayfamdan düşüncelerimi paylaşınca sevgili Berceste verdi linkinizi ve bloğunuzdan haberdar oldum.

    Biz de bir toprak aldık (2013) (900 metrekare deniz seviyesinden yaklaşık 500 mtr yukarıda) o yüzden yazdıklarınız daha bir heyecan verici geliyor. Türkiye’de değiliz ne yazık ki bu hayaller ancak sizler gibi test edip onaylamasına güven duyabileceğimiz insanların geri bildirimleriyle çalışabilir, o da belki, araştırdıkça, korkulu hikayeler okudukça, para yetmedikçe uzadıkça uzar belki ama ne demiştik hayali bile güzel!

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*