Özgür Tohumlar

“Tohum yaşamın kaynağı, yaşamın kendisini açığa çıkarma, yenileme, çoğalma, özgürce daima evrimleşme dürtüsüdür.”
Declaration on Seed Freedom madde 1

seed freedom

Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de tohumculuk kanunuyla birlikte, bir çoğu küresel olmak üzere belli şirketlere tohumların sahiplendirilmesinin ardından geleneksel çeşitlerin tohumları kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Doğası ve varlık nedeni gereği tek amacı kâr etmek olan bu şirketlerin geleneksel tohumları korumak, yaygınlaştırmak gibi bir planları yoktu tabii ki, olamazdı da zaten. Çünkü amacı kâr olan şirketler aynı tohumu tekrar tekrar satmalılar ki kâr etsinler ve bu sürekli olsun. Çiftçinin, yetiştiricinin kendi tohumunu da üretmesi şirketlerin tekrar tekrar kâr elde etmesini engelleyen bir durum.

Bu yüzden bir kez ekilip ürün alındığında bunlardan alınan tohumların ilk satın almış olduklarıyla aynı verimi ve aynı özelliği de göstermemesi gerekiyor, ki böylece çiftçi tekrar tohumcuya ödeme yapabilsin. Yine doğaları gereği pastadan olabildiğince büyük bir dilim almaya çalışıyorlar. Kamuoyuna yansımıyor ama her birinin haftalık yönetim toplantılarında hangi grup tohumda pazarda kaçıncı oldukları, rakiplerinin durumu, bölgelere göre farklılıkları vs.vs. renkli grafiklerle sunulur, rakibi ekarte etmek için neler yapılmalı, pazar nasıl genişletilmeli, uzun uzun mesai harcarlar. Nereden biliyorsun demeyin sakın, sermaye şirketlerinde şayet bu yapılmıyor ise o şirket yönetilmiyor anlamına gelir. Bu şirketler rekabetlerinde, ürünlerini (tohumlar) diğer rakiplerinin ürünlerine göre daha üstün, daha fazla tercih edilir kılmaya çalışırlar. Bu yüzden modası geçenin üretimini durdurarak yeni hibridler üretmeye,  uygun kampanya, satıcı ağı, fiyat politikası vs. her türlü pazarlama aracını kullanarak piyasada hakimiyet kazanmaya çalışırlar.

Hepsinin ortak bir rakibi vardır ve bu ortak rakibe karşı kendi aralarındaki rekabeti unutarak, dayanışma içinde tavır alır ve ekarte etmeye çalışırlar. O da geleneksel tohumlardır ve en büyük korkuları geleneksel tohumların pazarlarını daraltmasıdır. Bu korkularını ilgili kanun sayesinde bir nebze kontrol altına almışlardır. Kendileri hiç bir şekilde geleneksel tohum üretip satmadıkları gibi başkalarının da geleneksel tohumları üretip satmasını engellemiş durumdadırlar. Öyle ki, böylesi bir rekabet engellemesine rekabet kanununun bile yapabileceği bir şey yoktur. Rekabet kanunuyla olsa olsa kendi aralarındaki ufak tefek rekabeti engelleyen şeyler olur ise onlara bakar.

Böylece çiftçi bu şirketlerin üretip sattığı az sayıdaki çeşit tohumu doğuda da batıda da, kuzeyde de güneyde de eker. Ertesi sene gidip aynı tohumu bir daha satın alır. Binlerce farklı geleneksel çeşit ise git gide daha az ekilir, süreç içinde tamamen yok olmaları beklenir.

Bunun suçunu sadece şirketlere ve ilgili yasal düzenlemelere atmak haksızlık olur. Bu şirketlerin müşterisi çiftçiler, yetiştiricilik yapan kişlerdir. Her ne kadar arada içinde resmi kurumların da bulunduğu şirketlerden çiftçilere kadar uzanan zincir içinde kurumlar ve elemanları, bayiler, gezici pazarlamacılar, bir sürü broşür, vs.vs. de olsa sonunda tercihi yapan çiftçilerdir ve çiftçiler geleneksel tohum yerine şirketlerin tohumlarını tercih etmektedirler.

Sistemin maalesef dini imanı para. Nasıl şirketler maksimum kârı elde etmeye çalışıyorlar ise, çiftçiler de hiç olmazsa yaşayacak kadar gelir elde edebilmenin peşindeler. Ürettiklerini, tüketen insanlara doğrudan ulaştıramayan çiftçiler, mallarını aracıların kontrol ettiği bir katmana teslim etmek zorundalar. Dolayısı ile aracılar ne verirse onu kabul etmek zorundalar, kabul etmiyorum deme hakları da bulunmuyor. Dolayısıyla çiftçilerin müşterisi bu ürünleri gıda olarak tüketen insanlar değil, kimin ne yiyeceğine, kaça yiyeceğine, çiftçinin ne kadar kazanacağına karar veren ve en büyük payı hiç bir risk almadan, emek vermeden kendine ayıran aracılar zinciridir.

Bu durumda çiftçi, olabildiğince çok, olabildiğince güzel görünen, günler süren nakliye koşullarında bozulmayan, market raflarına konduğunda günlerce taze ve tam olgun gibi görünebilen ürünler üretip aracıya vermek durumunda. Ancak bu şekilde kendi emeğini, en azından günlük yevmiye miktarı kadar kazanabiliyor ve karnını doyurabiliyor, tabii, yakayı tefeciye çoktan kaptırmış olup faiz ödemekte değil ise. Bunun için raf ömrü uzun, güzel görünen, olgun görüntüsüne çabuk sahip olan tohumların peşine düşüyor. Bununla da yetinmiyor, ürünün rafta durma süresini uzatabilmek için daha erken topluyor, söz gelimi ürettiği şey domates ise, meyve olmasa da gibi olmuş gibi gösterecek, rengini erken kırmızı yapan preperatlara da para ödeyerek malını aracıya yetiştirmek üzere başka aracılara teslim ediyor.

Marketten manavdan bir tepe para ödeyerek bu ürünleri alanlara gelince, çoğunlukla ödedikleri paranın büyük kısmının yetiştirene gitmediğini de bilmeden, söz gelimi aldığı şey domates ise, yusyuvarlak meyvenin kıpkırmızı kabuğunu kestiğinde altında beyaz, odun gibi, tatsız bir meyve etiyle karşılaşıyor. Kızsa da yapabileceği bir şey yok, ertesi gün büyük ihtimal ilkinden farklı olmayan ve muhtemelen aynı tohumdan üretilmiş başka bir yuvarlak ve kırmızının peşine düşüyor. Pestisitlerden ve yiyeceklere bulanmış pestisit kalıntılarından bahsetmiyorum bile, bugün tohum konuşuyoruz.

Gördüğünüz gibi olan biten her şey aslında klasik arz-talep ilişkisinden ibaret. İtiraz edenleri, “biz böyle domatesi ne diye talep edelim” diyenleri duyar gibiyim. Onların seçme şansları olabilseydi belki talep edenlerden sayılabilirlerdi fakat öyle değil maalesef. Sistem, nihai tüketiciyi talep eden olarak değil, verileni verildiği fiyattan tüketmek zorunda bırakılan ve tüm parayı ödeyen büyük kalabalık olarak şekillendirmiş. Bu yüzden onların söz söyleme hakkı yok, söyleseler de dinleyecek kimse yok.

Bu koşullar altında tüketenlerdeki kafa karışıklığı da had safhada oluyor haliyle. Bir etkisi olmasa da, her kesim, bulunduğu yer ve bakış açısı itibarıyla başka birini suçlu görüyor. Kimi manavı suçluyor, kötü ürün verdiği için. Oysa manavın da seçme şansı pek yok, ama sesini de çıkaramıyor kendine yetiştiriciden daha çok pay aldığı için. Kimi şirketleri suçluyor kurdukları tohum tekeli ve ürettikleri kötü tohumlar yüzünden. Kimi çiftçiyi suçluyor iyi ve lezzetli ürünler üretmediği için. Kimi tohumların hibrid olmasından tutturuyor, sanki tek suçlu tohumların hibrid olmasıymış gibi. Oysa hibrid bir türün çeşitleri arasında melezleme ile yapılan bir şey, sonucunda çok lezzetli güzel bir şey de ortaya çıkabilir, berbat bir şey de, bundan yazının sonuna doğru bahsedeceğiz.

Bu resmi bir bütün olarak gördüğümüzde sistemin kurgusunun sonuçta ana unsurlar olan tüketeni ve çiftçiyi mutsuz ve edilgen, diğer tüm unsurları kazanan ve yönlendiren olarak şekillendirdiğini görürüz. Ne çiftçiye ne de çiftçinin ürünlerini tükenlere söz hakkı verilmeyen, her ikisi de kaybedenlerden olacak şekilde bir örgünün içine hapsedilmişiz.

seeds Geleneksel tohumlar dediklerimiz, her biri özel bir iklime, toprağa alışmış, kimi lezzeti, kimi kokusu, kısacası her biri farklı bir özelliği ile öne çıkan, usulüne göre kendi aldığınız tohumunu ektiğinizde şayet bilerek veya bilmeyerek melezlemedi iseniz bir önceki yıl elde ettiklerinizin aynını veren, dünya üzerinde muhtelif türlere ait yüz binlerce varyasyonu olan, kiminin yüzlerce yıllık geçmişi olan, dünya mirası tohumlar.

Dünya ülkelerinin çoğunda olduğu gibi bizde de benzer bir tohumculuk kanununun yürürlüğe girmesi sonucu, tohum şirketlerinin sahibi olamadıkları geleneksel tohumların el değiştirmesi, yaygınlaşması, hatta sistem içerisindeki pazara verilmek üzere ekilip yetiştirilmesi engellendi. Geleneksel tohumlar doğası gereği tohum tekellerinin ürünü olamayacak kadar sürdürülebilir kârlılık sağlayamayacağı için sadece yeni hibridler için gereğinde kullanılacak gen kaynağı olarak kabul edildi.

Öte yandan dünya mirası geleneksel tohumlar dünyanın her yerinde mevcut ve hala yaşıyorlar. İnsan yapısı hiç bir sistem mükemmel değildir, bir yerden çatlar. Sistemin, deyim yerindeyse dini imanı para. Aradan parayı çıkarır, yerine öz veriyi, emeği, iyi niyeti koyarsanız sistem ne yapacağını bilemez hale gelir.

Böylece, dünyada pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de ilk kez 29 Eylül 2010’da bölgedeki sivil toplum örgütlerinin girişimiyle Torbalıda bir Tohum Takas Etkinliği düzenlendi, ertesi yıl Seferihisarda. Sonrasında gittikçe artan sayıda ama çoğu Ege bölgesinde birçok kasabada tohum takas etkinlikleri düzenlenmeye başladı. Bazıları geleneksel hale geldi ve her yıl tekrarlanıyor.

Tüm takasçıların belirli bir günde bir araya gelmesi ve ellerindeki geleneksel tohumları biribirleriyle takas edebilmeleri, geleneksel tohumların nisbeten bölgesel de olsa paylaşılabilmesi, yaygınlaşması adına çok güzel bir uygulama.

Geleneksel tohumların önüne konan engelleri kırmanın başka yolları da vardı elbet. İnternet, çok önemli bir iletişim aracı olarak geleneksel tohumların daha geniş bir coğrafya üzerinde paylaşılabilmesine imkan sağladı. 2011 yılında bu konudaki girişimlerin başladığını, internet üzerinde de tohum takaslarının düzenlendiğini görüyoruz. Ağaçlar.net forumda da 2011 ve 2012 yıllarında tohum takasları düzenlendi. 2012 yılında yaşanan tatsız deneyime rağmen yine de 2500 civarındaki tohum paketi forum etkinliği ile dağıtılabildi. Kişiye çok bağlı ve yeterince denetlenemeyen bu etkinlik sonrasında ertesi yıl için tartışılarak tamamen yepyeni bir sistem oluşturuldu. Kişiye bağımlılığın ortadan kaldırıldığı, tüm insiyatifin tohumları yetiştirenlere verildiği, belki de ülkemizde ilk kez tohumların katalog düzeninde kayıt altına alındığı, takası da kapsayan ama takas şartı olmayan özgür talep ve özgür paylaşım prensibiyle ve her şeyin tam kayıt altında olduğu yeni bir tasarım ile 2013 etkinliği düzenlendi.

katalog1

Bir önceki yıl yaşanan tatsızlık nedeniyle katılımcıların nisbeten çekimser davrandığı 2013 ekinliğinde 277 çeşit tohuma 4755 talep geldi ve paylaşımcılar bu talepleri %93 oranında karşıladı ve 4456 tohum poşeti dağıtıldı. Bu etkinliğin tohum kataloğu da belli bir standart çerçevesinde paylaşımcıların kendilerince hazırlanan ülkemizdeki ilk geleneksel tohum kataloğu örneği oldu. Kataloglarda bitkinin ve meyvelerinin resimleri, nereden geldiği, biliniyorsa çeşit kökeni, ne kadar süredir yetiştiricinin elinde olduğu, çeşide ait bilinen özellikler, yetiştirme bilgileri vb. bir çok bilgi yer alıyor. Paylaşımcıların özeverili çalışmaları ile katalog bilgileri her yıl daha da geliştirilmeye çalışılıyor.

katalog2

Kendini ispatlayan bir sistem ile 2014 etkinliği düzenlendiğinde Haziran ortasında başlayan paylaşılacak tohumların tanıtılması süreci Ekim sonuna kadar devam etti ve toplam 504 geleneksel tohum çeşidinden oluşan yeni katalogdan çok basit bir şekilde yapılabilen talepler 11.907‘ye ulaştı. Paylaşımcılar bunların %96′sını karşıladı ve  11.459 tohum poşeti ülkenin dört bir yanına gitti. Sevindirici başka bir şey de hem tohum paylaşan hem de talep edenlerden bazılarının ürettiklerini aynı zamanda kendilerine yakın pazarlar vasıtasıyla başka insanlara da ulaştırabilen yetiştiriciler olmasydı.

Geleneksel tohumlar üzerindeki ambargo tohum takasları ve paylaşımlarıyla böylelikle kırılıyor. Geleneksel tohumların korunması konunun pek içinde olmayan kişilerin aklına geldiği gibi herkeslerden saklama, kimselere vermeme şeklinde olmuyor, aksine tarihçesini muhafaza ederek olabildiğince dağıtma iklim kuşağının çok dışında olmayan her yere gönderilip yetiştirilmesini sağlamak, yaygınlaştırmak şeklinde oluyor.

Türlerin anavatanları çeşitli. Söz gelimi mısır, patates, biber, domates, fasulye, ayçiçeği gibi türlerin anavatanı Güney Amerika ve kıtanın keşfinden sonra İspanyollar tarafından Avrupa’ya getirilmişler, takip eden yıllarda yayılmışlar. Domatesin zehirli sanıldığı için Avrupaya geldikten sonra 200 yıl yenmediği bilinir, ülkemize gelişi 19. yüz yıl başlarıdır. Buna mukabil bakla bir yakındoğu türü, salatalık Hindistan, kavun Afrika ve Anadoluyu da kapsayacak şekilde Güney Batı Asya, karpuz Afrika’nın güneyi, buğday Güney Doğu Anadolu ve Suriye.

Türler ve çeşitler tarihte çok da eski olmayan zamanlarda anavatanlarından başka yerlere yayılmışlar, yayıldıkları yerlerden genlerinin izin verdiği iklim kuşaklarına adapte olabilmişler. Normalde anavatanlarında en geniş gen havuzuna sahipler. Söz gelimi Peruda 3000 çeşit patates olduğu söylenir. Patates Avrupa’ya getirildikten sonra 200 yıl kadar bir sürede temel besin kaynağı haline geldiği İrlanda’da, meydana gelen bir patates hastalığının yol açtığı açlık sebebiyle toplumun yıllar sürecek  bir yıkıma uğradığı bilinir. Oysa anavatanında bu gibi hastalıklar hiç bir yıkıma sebep olmamıştır. Çünkü aynı anda yüzlerce çeşidi ekilen patatesin toplam hasat edilen miktarı, belli çeşitleri etkileyen hastalıklardan etkilenmemiştir.

Aynı türün farklı çeşitleri ve bunların havaya, suya, toprağa, iklime adapte olmaları bu bakımdan çok önemli bulunur. Yetiştiriciler türlü metodlarla, kimi sadece seçme metoduyla, kimi farklı çeşitleri önce hibridleyip sonra onlardan seçerek farklı çeşitler üretmişler. Bu sebeple türler, çoğu anavatanlarında olmak üzere, biribirlerinden değişik özellikler gösteren binlerce farklı çeşit haline gelmiştir. Bunlardan bir çoğu, her yıl tohumları alınıp ekildiğinde hep aynı özellikler gösteren stabil çeşitler halindedir ve yine bir çoğu bu özellikleriyle yetiştiriciler tarafından korunur. Bugün “heirloom” diye bilinen atalık çeşitler böyledir ve yüklendikleri zaman, emek, deneyim sebebiyle dünya mirasıdırlar.

Bu sebeple, özellikleri aynen devam ettirilen çeşitlere ait tohumlukların pek çok özel önlemle yetiştirilmesi önemlidir. Söz gelimi tohumluk olarak yetiştirilen çeşitlerin başka çeşitlerle çapraz tozlaşarak hibridlenmemesi için o türe ait izolasyon mesafesine dikkat edilmesi, gerekiyorsa başka özel önlemler alınması gerekir. Tohumluk olarak yetiştirilecek bitkilerin tam mevsiminde, sağlıklı, hastalık ve besin yetersizliği belirtileri göstermeyen bitkilerden, bitkinin en güçlü zamanında tohum alınması, tohum alınacak meyvelerin tohumluk olgunluğuna erişmiş olması vs. gibi basit kurallara tam uyulması gerekir, ki alınan tohum saf, hastalıklardan arınmış ve güçlü olabilsin.

Bazen deneyimli yetiştiriciler çok beğendiği çeşitler arasında melezleme yaparak ya da çok beğendikleri hibrid bir tohumdan yeni stabil çeşitler üretmeyi deneyebilirler. Bunun için hibridleme sonucu elde edilen F1’den ya da  hazır bir F1 hibridden tohum alınarak bunların belirli miktarda ekilp yetiştirilip istenen özelliğe sahip bitkilerden yeniden (F2) tohum alınıp, her sene ekme ve seçme metodlarıyla F6 – F7 seviyesine gelindiğinde artık açınım göstermeyip istenilen özelliklere sahip stabil yeni bir çeşidin elde edilmesi mümkün olur. “Kendi Çeşitlerinizi Üretin” (Breed Your Own Varieties) dökümanı bu konuda oldukça faydalı.

Dünyanın başka bölgelerinde ıslah edilmiş bir çok geleneksel ve atalık tohum kendi bölgemize getirildikten sonra en az bir kaç yıl adaptasyon süreci gerekebilir. İklime ve diğer çevresel koşullara adapte olan çeşitler ilk geldiği yıla göre daha iyi gelişim gösterip, daha verimli olabilir. Nitekim bugün yerli dediğimiz çeşitlerin büyük kısmı böyledir.

Uzun sözün kısası, dünya mirası tohumlar tüm ülkelerin tüm insanlarındır diye düşünüyoruz. Kaybedilmemelidirler, her iklime uygun, her lezzet beklentisine uygun, bir çok farklı özellikte, verimli, kimsenin özel malı olmayan yüz binlerce çeşite sahip çıkması gerekenler öncelikle tüketenlerdir, onlar gerçekten isterlerse, yetiştiricilere doğrudan ulaşmanın yollarını bulurlar ve sistemi zorlarlarsa, yetiştiricileri hem risk alan hem de en fazla karın tokluğuna çalışanlar olmaktan kurtarırlarsa, sonunda onların istediği olur ve yetiştiriciler o tohumları ekerler, çünkü artık asıl problem tohumların bulunabilirliği değildir.

7 Comments

  1. Tohumculuk yasası ülke siyasetinde acil önlem paketi olarak ele alınmalı..yerli tohum yasalar dahilinde devlet tarafından desteklenirse vatandaşlarca karşılığını doğal olarak zaten bulur..burada asıl sorumlu yönetimlerin bilerek veya bilmeden gösterdikleri duyarsız politikalarıdır.ortada varsa suçlu o da ne çiftçi ne de halktır..yönetimleri uyarmak için illaki her olumsuzlukta imza mı toplanmalı ya da eylem mi yapmalı ? sanki kendileri bilmiyorlar mı ? görmüyorlar mı ?

  2. Bu harika bir haber… yerel tohuma talebin bunca artmış olduğunu duymak çok güzel. 2014’te 11.500 kişiye 500 çeşidin tohumlarının ulaşması büyük bir özveri, tüm katılanları, emek verenleri kutlarım. Tek bir çeşidi bile tohumluk olarak yetiştirmenin, tohumluğu yanlışlıkla bir başkası tarafından vaktinden önce toplanmaktan, kuşlar, böcekler, salyangozlar tarafından yenmekten, çürümekten, hastalıktan vb korumanın, tohumlarını temizleyip kurutup etiketleyip seneye dek nemsiz bir ortamda muhafaza etmenin nasıl bir uğraş olduğunu bilen biri olarak 500 çeşidi üretip tohumunu alıp bir de postalayan, başkalarıyla paylaşan herkese şükran duyuyorum.
    Yerel tohumların ticari olarak ekilmesinin zorluğunu da göz ardı etmeyelim bu arada. Hobi olarak yetiştirilmediği, gelir beklendiği durumda eğer tohum ürün vermez, ürün farklılık gösterir ya da hastalanırsa hüsran ve zarar büyük oluyor. Bunu göze alabilen küçük çiftçi sayısı oldukça az. Ancak tarla şeklinde değil, eski usul bütün ürünleri bir arada, aromalı bitkilerle, kardeş bitkilerle ekimi sürdüren bahçelerde bu tohumların başarı şansı yüksek. Yani çiftçinin sadece yerli tohumu benimsemesiyle de iş bitmiyor, büyük alanlarda monokültür ekim yapmaması, ilacı önden verip kenara çekilmenin rahatlığı yerine sürekli ürünü gözlemleyip onu korumak ve gelen parazitleri, vb sorunlarla birebir uğraşmayı da göze alması gerek.
    Bu takas sisteminde üyelik esas olduğuna göre belki tohum alanların aldıklarından ne kadarını yetiştirip yeniden tohum alabildiği, başarısı vb ile ilgili anket yapılabilir. Bu sistemin yerel tohumların yaygınlaştırılmasında önemli bir adım olacagını düşünüyorum, ancak her bölgedeki takas şenliklerine de katılmak, yerele öncelik vermek gerek.
    Bence herkesin uzak mesafe postalamasıyla yetinmeyip biraz gayret gösterip kendi bölgesinde araştırma yapması, kendi çevresindeki küçük çiftçilerin kendilerine neler ektiklerini, diktiklerini araştırması, onlardan tohum ve fide alması, denemesi daha doğru. Yerel pazarlarda, ilaçsız, yerel tohumlar da satılıyor. Meyve fideleri, asma çeşitleri, aşılama gibi konularda yerel çiftçilerin yerini tutamaz bu tür internet ağları. Bunları da unutmayalım, farklı yolları bir arada kullanalım ve yerel tohumu, meyve, asma çeşitlerini kaybetmemek için bunları talep edelim, zira ancak bunlar sayesinde zehirlenmeden yaşama şansımız var. Toprağı, havayı, suyu, arıları, böcekleri de koruma şansı yerel tohumlardan elde edilen sebzelerde, yerli anaçlar üzerine aşılanan yerli meyvelerde, yerli üzüm çeşitlerinde… herkese sevgiler. Füsun Ertuğ

    • Füsun hanım teşekkürler.
      İnternet üzerinde yapılan tohum paylaşım etkinliklerini bölgesel takas etkinliklerinin bir tamamlayıcısı gibi görmek gerekir sanırım.
      Düzenlediğimiz etkinlikte belirlediğimiz prensiplerde, tohumun mutlaka yetiştiricinin kendisinin yetiştirmiş olması, open-pollinated olması, olabildiğince hastalıkladan ari olması gibi bir dizi şartlarımız vardı.

      Bölgesel etkinliklere göre bazı önemli avantajları da var.
      Sözgelimi;
      – Çok farklı bölgelerden yetiştiriciler aynı organizasyonda tohum paylaşabiliyorlar,
      – Çok farklı bölgelerden tohum isteyen kişiler yetiştirmek istedikleri tohumları bulabiliyorlar,
      – 1-2 gün gibi bir zaman baskısı olmadığı için yetiştiriciler aylar süren bir hazırlık ile paylaşabilecekleri tohumları tanıtabiliyorlar,
      – Etkinlik organizasyonu belli standartlar koyarak detaylı tohum tanıtımlarının kalıcı ve herkesin inceleyebileceği yetiştirici katalogları oluşturabilmesine imkan sağlıyor,
      – Kimlerin hangi tohumları istediği, kendilerine hangi tohumların gönderildiği kayıt altına alınabiliyor,
      – Kataloglar ve giden gelen tohum kayıtları kalıcı. Sonradan neydi, ne olmuştu diye izlenebiliyor,
      – Dağıtılan tohumların akıbetleri büyük ölçüde takip edilebiliyor. Tohumu veren ile alanın tohumların yetiştirilmesi esnasında irtibatı devam ediyor.
      – Etkinliğin toplam lojistik maliyeti inanılmaz düşük oluyor. Tek masraf, yetiştiricilerin tohum gönderirken ödedikleri bir kargo bedeli, her tohum alan için bir adet zarf bedeli ve her tohum alanın ödediği tek bir kargo bedelinden ibaret. Bu sene bir zarf 3 TL’ye gitti.
      – Etkinlik sonunda organizasyonun elinde yönetilmesi, hesabı verilmesi gereken hiç bir tohum kalmıyor.

      Bu yılki etkinlikte tohum paylaşan 41 yetiştirici vardı. Gelecek yıl yetiştirici sayısının çok artmasını, dağıtılacak poşet sayısının da 20 binin üzerine çıkmasını bekliyoruz. Problemsiz yönetebilmek için şimdiden pozisyon almaya çalışıyoruz.

      Sevgiler

  3. ulkenin beslenmesini tamamen yabancı şırketlerin insafına bırakan zihniyetlere yazıklar olsun.ve ne mutlu ki sizlere bu işe baş koymuş dostlar birlikte olanlara .ağaçlar netten ben de etkinliği takip ettim ama aldığımın yerine tohumluk ekleyemem endişesi ve zaten az olan tohumları heba etme korkusuyla etkinliğe katılamadım.ama gönlüm siz dostlarla ellerinize emeğinize saglık

  4. Söylediklerinize bizzat şahit olan biri olarak bende katılıyorum. Geçen sene yıllardır kimyasal yüzü görmemiş bir toprakta yetişen erik ve portakallardan komisyoncu bizden fazla para kazanmıştı. Bu sene komisyoncuya vermeyelim biz satmaya çalışalım dedik 25 kuruşa bile satamadık portakalları. İşin ilginç yanı doğal ürün yanlısı bu kadar insanın nerde olduğu. Gözlerinin önünde doğal beslenmiş yumurtaya 1 tl vermeyip pazardan 300 kr a köy!yumurtasına yöneliyorlar. Aynı hataları bende yaptım mı acaba diyorum evet yapmışım mutfak masrafımı kısacağım diye ucuz ama sentetik(diyelim) çok ürün kullanmışım. Oysa şimdi farkındayım uzun vadede bunlar bana daha pahalıya mal olabilir.Burada bayan bir üretici var bu kişilere Bimci diyor ve ürünlerini daha varlıklı ve bilinçli kişilere pazarlıyor. Şu zinciri bir kırabilsek talep fazlalaşınca daha fazla kaliteli ürün, ürün fazlalaşınca standardı yükselen üretici, düşen fiyatlar ,aracısız ulaşabilme….İnşallah bunlar hayal değildir.

  5. Yaziniz insanligin gittigi noktayi isaret ediyor. Tohum savaslari da denilen bir dusunceye sahip oluyoruz bence. Fakat su da bir gercek ki uretimi yapilan hibrit tohumlar her sene artarak dunyayi saracak. Bu konuda hic bir hukumet veya devlet yeterli hassasiyeti gosteremez, geri donusumu olmayan (tohum saklama depolari haric) bir olay bu saklanilan sakinilan uretimi yapilan tohum da topraga dustugunde yabanci tozlanma ile acilim gosterecek dolayisi ile bozulacak. Isvicre gibi halkini dusunen ulkeler tarimda daha secici davransa da bir sure sonra bu durumu kabul edeceginden eminim. Once bir canavar yaratiliyor sonra bu canavarin etinden sutunden birileri bol para kazaniyor (firmalar ve devlet destekli politikalar) sonra o canavar dunyanin hakimi oluyor. Bu kacinilmaz son petrolde de var, su kaynaklarinda da, temiz topraklarda da . Once ekmekler bozuldu biliyorsunuz degil mi?

  6. Bu açıklayıcı ve güzel yazı için teşekkürler. Bizdeki tohum takası gibi uluslararası bir organizasyon var mıdır acaba?

1 Trackback / Pingback

  1. Ekim ile Dikim | taşlıbahçe

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*