Yeşil yazı

Masal evde bundan sonra yapılacak işler plana göre, yeni yılda devam etmek üzere beklemeye alınmışken, bahçe işleri kendi plan programını kendisi yapıyor adeta ve bize de buna uymaktan başka bir seçenek bırakmıyor.

Yine, bir gün bahçede işlerle uğraşıp bir yandan da yardımcımız İsmail ile sohbet ederken söz kanalizasyondan açıldı. Evimiz köyün üst sınırlarında yer aldığı için köyde var olmasına rağmen kanalizasyon şebekesi bize uzak kaldı. Bu yüzden bir atıksu çukuru yapıldı. Ancak daha önceki deneyimlerimize göre bu çukurların dolması an meselesi. İsmail eskiden köyde de aynı sistemin kullanıldığını söyleyince, köydekilerin bu sorunu nasıl hallettiklerini sordum. Yanıtı aklımı iyice karıştırdı. Eskiden, yani köydekilerin kendi sabunlarını kalan zeytinyağları ve küllerle yaptıkları zamanlarda zaten derine kazılmış olan çukurların herhangi bir soruna yol açmadan uzun yıllar işe yaradığını, ancak deterjanlar çıktıktan sonra bu durumun değiştiğini söyledi. Deterjanların zamanla bu çukurları erimeyen ve su geçirmeyen bir madde ile kapladığını, o zamandan sonra da sorunlar oluştuğunu söyledi. Bu konu o zamandan beri iyice kafamı kurcalar oldu.

Hadi evi elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince çevreyi kirletmeyecek, kendi kendine yetecek şekilde yaptık, ama görünüşe göre iş bununla bitmeyecek, bitmemeli de. Bugüne kadar kendi çapımızda dikkatli davranmaya çalıştık, ama yapabildiğimiz doğayı tanımaya ve korumaya çalışmak, elimizdeki kaynakları idareli kullanmak, geri dönüşümü kolaylaştırıcı ufak tefek önlemler almaktan öteye gitmedi. Oysa şimdi karşımızda çok daha ciddi bir mesele var: alıştığımız, hayatımızı kolaylaştıran şeylerin ne kadarından vazgeçebileceğiz? Örneğin çamaşırları (her ne kadar “en az zararlı” olanı seçtiysek de) deterjan kullanarak yıkıyoruz. Bulaşıklar için de seçeneklerimiz malum. Diğer temizlik malzemelerinde ise çözüm nispeten daha kolay. Durum böyle olunca, yeni çözümler aramak kaçınılmaz oldu.

Nereden başlasam derken, önce doğal temizlik maddeleri konusunu şöyle bir araştırdım. buğday.org’da bulduğum Zehirli maddeler kullanmadan EVDE TEMİZLİK“  konusunda yazılmış son derece ayrıntılı makale oldu, yazarına çok teşekkür ediyorum. Merak edenler için linkini de verdiğim bu yazıyı, kesilip yapıştırlmış olarak yaklaşık 17 bin !!! arama sonucu içinde bulmak mümkün. (Ne yazık ki insanlarımız yeni bir şeyler söylemek yerine kesip yapıştırmayı daha uygun buluyor).

Neyse ki ulaşabildiğim, anlayabildiğim yabancı kaynaklar da var.Araştırmaya kalkışınca gördüm ki neredeyse binlerce site var bu konuda. Dünyanın gidişinden, çevrenin giderek kirlenmesinden, doğal kaynakların düşüncesizce tüketilmesinden samimiyetle endişe duyanların yanı sıra, fırsatı değerlendirip çevreci ürünleri pazarlamaya başlayanlar da çok. Dünyamızı korumaya yönelik yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve bunların herkes tarafından ulaşılabilir olması çok güzel olurdu tabii, ama görünüşe göre bu tür ürün ve çözümlerin çoğu şu anda ultra lüks sınıfında, ya da yok artık dedirtecek kadar uçuk.

Örneğin lavabolarda kullanılan suyun değerlendirilmesi için yapılıp Lavabo2piyasaya sürülmüş özel tasarımlar var. Sudan tasarruf etmek için bile ille bir şeyler satın almak gerekiyor anlaşılan. İlginç olan çevre korumaya yönelik gerek bio deterjanların, gerekse diğer araç gereçlerin hepsinin ateş pahası olması. İki farklı hacimde sifonu olan tuvaletlerin fiyatları diğerlerinin birkaç katı. Hadi bunlarda üretim maliyeti yüksek diyelim, asıl anlayamadığım ise çevreyi temiz tutmak üzere “kar amacı gütmeyen” organizasyonlar tarafından üretilen deterjanların bile ateş pahası olması. Amaç çevre korumaksa, buna hizmet edecek araçların da kolay elde edilebilir olması daha makul olmaz mıydı? Demek ki esas amaç çevreyi korumaktan ziyade yükselen çevrecilik akımından kazanç sağlamak.

Rastladığım sitelerden biri (greywater guerrillas)Türkçe’de “İkinci el su  gerillaları” diyebileceğimiz bu grup el yıkama, banyo vs. için kullanılan suların ve insani atıkların nasıl geri dönüştürülebileceğine odaklanmış. Bu sitede okuduğum bir yazıda taşındıkları evde ilk yaptıkları şeyin lavabonun atık su borusunu söküp altına bir kova yerleştirmek olduğunu anlatıyordu yazar. Bu suyla suladıkları arka bahçedeki bitkileriyle de sebzeciye gitmekten kurtulduklarını söylüyor. Ama bununla da yetinmeyip talaşla doldurulan kovalarda biriktirilen idrarın gübre olarak nasıl kullanılabileceğine kadar gidiyordu. Bu sitede rastladığım geri dönüşüm sağlayıcı tuvalet planları ise bana hem Emir Kusturika’nın “Kara Kedi, Beyaz Kedi” (Black Cat, White Cat) filminden epey komik bir sahneyi, hem de eski bir anımı hatırlattı. Uzun zaman önce bir seyahat sırasında uğradığımız Fethiye’de pansiyon olarak da kullanılan bir eve konuk olmuştuk. Evin sahibesine tuvaletin yerini sorduğumda, “tabii göstereyim” diyerek beni dışarı çıkarmıştı. Derme çatma bir klubeyi işaret ederek “ya bunu kullanın, ya da” eliyle önümüzde uzanan kırlık alanı işaret ederek “herhangi bir yer seçin” demişti. O zamanlar beni çok şaşırtmış olan bu çözüm, ikinci el su gerillalarına bakacak olursak günümüzde en modern ve çevreci yöntemlerden biri olabilir.


Bana ilginç gelen ürünlerden biri “eco-balls(eko toplar) adıyla tanınan çamaşır yıkama topları oldu. Tarife göre çamaşır makinesine deterjan ya da sabun yerine bu topları atıp çamaşırı öyle yıkıyorsunuz. Bu topların yaklaşık 1000 defa kullanılabileceği de belirtiliyor. Ancak daha sonra bir yazıda bu topların iyi temizlemediğini, yine en iyi çözümün sade, sıcak su olduğunu okuyunca fikrim değişti, doğal sabun yapma yollarını aramaya başladım. Böylece, sabunu ilk keşfedenlerin Romalılar olduğunu, eski Roma’da derede çamaşır yıkayan kadınların, büyük yangından sonra suya karışan küller sayesinde çamaşırların kolayca temizlendiğini farketmeleriyle sabunun keşfinde ilk adımın atılmış olduğunu öğrendim.

Bu arada kendi deneylerime de devam ediyorum, henüz cidden sabun yapmaya kalkışmadım ama elimdeki olanakları değerlendirdim. Evde sevimli bir dostumuz, golden retriever cinsi dünya güzeli bir köpüşümüz olduğundan, hergün süpürmek ve silmek rutin işler arasında. Zamanla parkelerin cilasını da söküp alan bu işe, sulandırılmış ve parfümlenmiş arap sabunu olduğundan kuşkulandığım ahşap yüzey temizleme deterjanı yetişmiyordu. Şimdi ise arap sabununa güzel koku vermek için biraz sıvı el sabunu, cila işlevini görebilsin diye biraz zeytinyağı ve birkaç damla limon katarak elde ettiğim temizlik maddesini gönül rahatlığıyla kullanıyorum. Arap sabununun bitkilerdeki zararlılara karşı organik bir önlem olarak kullanıldığını da bildiğimden vicdanım rahat.

Yeşil sitelerdeki birbirinden ilginç çözüm ve öneriler anlatmakla bitecek gibi değil. Bu yazıyı yazmadan önce ne yazacağım konusunda aklımın bu kadar karışması da boşuna değilmiş. Araştırmaya da, ilginç bulguları aktarmaya da devam diyorum, özellikle organik çöplerin gübreye dönüştürülmesi için kullanılan araç ve yöntemler ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar çeşitli.

Bu da lavabo kullanım suyunu tuvalet temizliğinde kullanmak üzere tasarlanmış bir düzenek.

3 Comments

  1. Merhaba, Fethiye hakkında yazdıklarınızda haklısınız..Her ne kadar gelişmiş bir turizm beldesi olduysa da hala bakir ve keşfedilmemiş hatta aynen anlattığınız üzre doğal yerleri de oldukça bol.Bu yüzden de gelecekte diğer yerlere benzemeyen ve doğal yaşamı tercih eden sizin ve ya bizim gibi insanlar tarafından giderek keşfedileceğini düşünüyorum.Aslında sizi okuduğumda neden bu tarafları tercih etmediğinize şaşırmıştım.Buranın havası ve suyu yanında hala da aynı oranda güvenli buluyorum.(Bu arada geçmiş olsun)Şehirde diğer yerler gibi sorunlarımız olsa da bu konuda köyler oldukça güvenli..Burada yaşayan İngilizler bile ıssız dağ köylerinde rahatça yaşayabiliyorlar.Şu an bir kademe karar verip kendimizi şehirden kasabaya atmış İstanbullu bir çiftiz.Yani bir yönümüz size benziyor ama iş yoğunluğu sebebiyle daha doğal bir yaşama geçiş ancak bu işten emekli olduğumuzda yapabileceğimiz bir şey.Çünkü o tarz yaşayan arkadaşlarımdan gördüğüme göre o yaşam tarzı ancak zamanınızın hepsini orada harcarsanız rüya gibi oluyor.Neyse gelecekte bizde biraz daha doğal bir yaşama geçerken sizin yazdıklarınızdan dersler çıkaracağız artık.Size kolay gelsin diyorum ve yeni evinizde yeni bir yılda mutluluklar diliyorum.Takipteyiz :))

  2. Merhaba, tüm iyi dilekleriniz için çok teşekkürler.
    Neden güneyi tercih etmediğimizi soruyorsunuz, aslında nedenini ilk yazılarımızdan biri olan “arayışlar”da anlatmıştık. Şimdi her ne kadar başımıza hoş olmayan bir olay geldiyse de, aslında doğru karar verdiğimizi de gördük. Şu an yaşadığımız yer, hem yeni bahçemize hem de ailemize yakın, dolayısıyla her biriyle ayrı ayrı ilgilenebiliyoruz. Ayrıca daha önceki deneyimlerimiz sevdiklerimizle paylaşmadıkça bazı şeylerin tadına varamayacağımızı da öğretmişti bize.
    Söylediğinize göre siz de ilk adımı atmışsınız bile, gerisi de gönlünüze göre gerçekleşir umarım. Ayrıca güzel blogunuza koyduğunuz bağlantı için de çok teşekkürler. Sevgiler…

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*