Eller

Doğa sabırlı bir öğretmen gibi yavaş yavaş eğitiyor içine dalanları. Gün geçmiyor ki, bir mucizeye tanık olmayalım. Daha önce yanından yürüyüp gittiğimiz her şey kendi diliyle çağırıyor bizi ve “göründüğümden çok daha fazlasıyım” diyor. Bu olağanüstü düzen içinde, yine de en yakınımızda, hatta kendimizde olan bir çok mucizeye ne kadar da kör olduğumuzu ise bazen birdenbire, anlık bir aydınlanmayla farkediveriyoruz.

Bahçe işleri ruhun aksine, elleri olumsuz etkiliyor, ya da ben öyle sanıyordum. Toprak, güneş ve bitkilerin bambaşka bir görünüm verdiği ellerimden utanacağımı düşündüm kısa İstanbul ziyaretine hazırlanırken. “Keşke” dedim kendi kendime “yaz günü bir zamanlar nasıl çizme giyme modası çıktıysa, eldiven giyme modası da olsaydı, boyanmış ellerimi saklayabilseydim.” Ama İstanbul’a kısa bir ziyareti göze almama neden olan şeylerden biri tüm bakış açımı bir anda değiştiriverdi.

Kızım haber verdi, dünyada epey yankılar uyandırmış, hatta etik nedenlerle zaman zaman eleştirilmiş “Body Worlds and The Cycle Of Life” (Orijinal Vücut Dünyası ve Yaşam Döngüsü) sergisi nihayet İstanbul’da da açılmıştı. Kimilerinin “Ölü vücutlar” kimilerinin “ceset sergisi” de dediği bu sergiye ne göreceğimizden, neler hissedeceğimizden emin olmadan, biraz ürkerek ama daha çok da derin bir merakla gittik. Alman bilim adamı ve anatomist Dr. Gunther von Hagens tarafından keşfedilmiş “plastination” adı verilen özel bir yöntemle işleme tabi tutularak korunmak ve sergilenmek üzere bağışlanmış gerçek bedenlerden oluşan bu sergiyi olağanüstü etkileyici bulduk.

Döllenmeden doğuma, çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılığa uzanan yaşam döngüsünün safha safha görülebildiği serginin, en ilginç yanlarından biri de sağlıklı ve hasta organların karşılaştırılmasına olanak veren düzenlemeydi. Örneğin, sağlam bir midenin yanında gastrit ve ülserin etkilerini gösteren organları, normal bir beyin ile bir alzheimer hastasının beynini, artritli bir diz eklemi ile normal bir diz eklemi arasındaki farkı, beyin kanaması ve kalp krizi kesitlerini bir arada görmek mümkündü. Ayrıca bel, kalça, omuz ve bunun gibi protezlerin insan bedenine uygulanmış halini görmek de çok ilginçti. Sigara içen ve içmeyenlerin akciğerlerinin arasındaki farkı, karaciğerin nasıl yağlandığını, obezitenin ve çağımıza özgü diğer hastalıkların vücuda etkilerini böylesine somut örneklerle görmek gerçekten çok etkileyiciydi.

Yaşlanmanın nasıl gerçekleştiği, bunu hızlandıran veya yavaşlatan etmenlerin neler olduğu konusunda bilgiler içeren açıklamalar, heykelsi formlar verilmiş insan bedenlerine eşlik ediyordu. Sağlıklı bir yaşlılık için kas, kemik veya organların doğru ve sürekli kullanımının önemi vurgulanırken, güneşin UV ışınlarının yaşlanmayı hızlandıran etmenlerin başında geldiği tekrar tekrar belirtilmişti. Bunları görünce bikinili fotoğraflarıyla gazetelerde boy gösteren, aşırı bronzlaşmayı marifet sayanların ve yanılıp onları örnek alanların kulaklarını çınlattık. Güneşin UV ışınlarının asıl kalıcı hasarı cilt altında yaptığı ve etkisini ileri yaşlarda gösterdiği zaten herkesin bildiği bir gerçek. Beslenme konusunda ise tarım ilaçlarının olumsuz etkilerine burada da değinilmişti. Dünyanın en uzun yaşayan insanları ve onların yaşamlarını nerede ve nasıl sürdürdüklerine ilişkin açıklamalara eşlik eden neşeli, sağlıklı, meşgul yaşlıların fotoğrafları da çarpıcıydı.

İnsan olumlu, olumsuz tüm örneklere rağmen sergiden yine de olumlu duygularla ayrılıyor. Serginin açılışında Von Hagen’in “İnsan bedenini anatomik bir hazine, büyük bir harika olarak görüyorum.
Bu evrim, mühendislik ve zeka harikası beni şaşırtmaya devam ediyor ve
henüz tüm sırlarını bana açıklamış değil” dediği belirtiliyor. “Serginin
bazı çevrelerde, ‘sanat eseri’ olarak değerlendirilmesine ilişkin olarak
ise “Ben insan bedenini güzelleştirerek sergiliyorum. İnsan anatomisi
işi, sanat olarak değerlendirilemez. Ancak ‘baş yapıt’ olarak
değerlendirebilirsiniz” diyen Von Hagen’in haklı olduğunu da gördük.

Sergiden sonra, içinde yaşadığımız için çoğu zaman mükemmeliyetini gözardı ettiğimiz bedenimizin, hayal etmekte zorlanacağımız ayrıntılarla işlenmiş, akıl almaz bir sanatın ürünü olduğunu yeniden görüp hatırlayınca, o beğenemediğim, boyalı ellerimi öpüp başıma koydum.

Evrime inanıyorum ama ıstakayla toplara vuran birinin olmadığına inanmıyorum. Nitekim bu sergide, insanların dar zihinlerinde çoğu zaman mistik bir anlama hapsedilen veya sadece “dişimin kovuğundakinden orucum bozulur mu” gibi küçük şeylerin tanrısı olarak algılanan Yaratıcının, olağanüstü, mühendislik harikası yapıtlarından sadece bir tanesi olan insan vücudunun muhteşem tasarımından, tek kelimeyle, büyülendik:

işittin ve gördün:
düşün ve eğ başını.”

                        Robert Browning

10 Comments

  1. “küçük şeylerin tanrısı olarak algılanan Yaratıcının, olağanüstü, mühendislik harikası yapıtlarından sadece bir tanesi olan insan vücudunun muhteşem tasarımından, tek kelimeyle, büyülendik: ”
    Buparagraf bana bir doktor arkadaşımın tanrıtanımazlığını söylediğini anlattığımda,başka bir doktor arkadaşımın yanıtını hatırlattı.
    Şöyle demişti:”bense kadavralarda allahı buldum”
    gezebilmeyi ve görmeyi umarak güzel satırları yazan güzel ellerinize
    selamlar yolluyorum


  2. arılar gibi hünerli, hafif,
    sütlü memeler gibi yüklü,
    tabiat gibi cesur
    ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
    bu dünya öküzün boynuzunda değil,
    bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.

    Yazdıklarınız nedense bana bu şiiri hatırlattı. Taraf olmak gerçekten zor ama defalarca yaralanmaktan şekli bozulmuş tırnaklar , üzerinde yol haritası gibi bezenmiş bir deri, koyu renkli bir elin , onu saatlerce izlemenin insanda doğal bir mutluluk kaynağı olabileceğini düşünüyorum.Ama güneş ışığı konusunda bende paparazzi bültenleriyle büyüyen bir nesil olarak güneşi görememenin hep bir dezavantaj olduğunu düşünürdüm.Başka türlü nasıl tarımla uğraşabilir ki insan diye düşünmeden de edemiyorum.Elinize sağlık…

  3. Nalan hanım, yorumunuz “bakış açılarının” ne kadar farklı olabileceğini öyle güzel vurgulamış ki,biz insanlar böyleyiz işte, sayımız kadar çeşitli bakış açımız var.
    Çok teşekkürler, bizden de selam ve sevgiler size…

  4. En az serginin güzelliğinde bir yazı yazdığınızın farkındasınızdır umarım..
    Bu kısma bittim..
    “Evrime inanıyorum ama ıstakayla toplara vuran birinin olmadığına inanmıyorum. Nitekim bu sergide, insanların dar zihinlerinde çoğu zaman mistik bir anlama hapsedilen veya sadece “dişimin kovuğundakinden orucum bozulur mu” gibi küçük şeylerin tanrısı olarak algılanan Yaratıcının, olağanüstü, mühendislik harikası yapıtlarından sadece bir tanesi olan insan vücudunun muhteşem tasarımından, tek kelimeyle, büyülendik:
    “işittin ve gördün:
    düşün ve eğ başını.”
    Robert Browning ”
    teşekkürler paylaşım için.

  5. Eşim ve ben uzun zamandır yazılarınızı ilgi ve beğeni ile okuyoruz.Aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyoruz.Yaşadığınız bu deneyimi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler ve açıkçası son paragraftan büyülendik.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*